Kelimelerin düğümlerini çözmekte zorlandığını düşünürken hayatının düğümünü çözebileceğini fark ettiriyor Victor’un hikâyesi
Konuşmak için kelimeleri kullanmak şart mı? Elbette yazarak, çizerek, işaretlerle, hatta yalnızca bakarak bile konuşulabilir, anlaşılabilir. Ancak sorunun mahiyeti, konuşmak için can atıp kelimeleri ağızlarından dökemeyenlerle ilgili. Evet, kekemeliği odağına alan bir kitap Gazeteci Çocuk. Elbette konuşmak istediklerini söylemeyenlerin yalnızca kekemeler olmadığını bilerek:
“Hayattaki en zor şeylerden biri kalbimizde dile getiremeyeceğimiz kelimeler olmasıdır.”
Kitap, konuşma terapilerinin henüz ilk adımlarının atıldığı 1959 yazında geçiyor ve 11 yaşındaki Victor’un yakın arkadaşı Rat’ın yerine gazete dağıtım işini üstlendiği temmuz ayı boyunca kekemeliğin zorluklarıyla yüzleşirken hayatın kekemelikten çok daha fazlası olduğunu fark etmesinin öyküsünü içeriyor.
“Kelimelerden, aslanlardan korktuğumdan daha fazla korkuyorum.” diyen Victor ve başka kekemeler, konuşurken zorlanabilirler ama düşünürken kekelemedikleri kesin. Hikâye, kendini anlatmakta ve anlaşılmakta güçlük çeken bir çocuğun gözünden dünyayı başka bir açıdan resmediyor. Söylediği şeylerin anlamının nasıl söylediğinden çok daha önemli olduğunu fark ettiğinde, ruhunun kekelemediğini de kendisine duyurmuş oluyor.
O âna kadar önemsiz gibi görünen düşünceler, karalamalar kendini anlayan birinin varlığında kıymetli bir hazineye dönüşüyor. Çoğu kez konuşmamayı tercih etse de zihninde sorduğu sorular hayatının yönünü değiştiriyor ve güçlendiriyor. “Aile kimdir, gerçek cesaret nedir” gibi kişisel sorgulamaların dışında, 1950’ler Amerika’sında her an karşınıza çıkacak olan ırkçılık ve ayrımcılık üzerine de derin sorgulamalar içeriyor.
Böylesine zor zamanlarda insanı ayakta tutan yegâne şey, anlaşıldığını hissettiren başkalarının varlığıdır. Victor için basit görünen o kısa gazete dağıtım işinde rastladığı insanların bazıları tam da bu türden. Özellikle de Bay Spiro.
“Bay Spiro dudaklarını her zamanki gibi kıpırdatıyordu ama dudaklarından dökülen kelimeler su içmek için mutfaktaki musluğu açtığınızda su yerine tatlı limonata akması kadar şaşırtıcı ve tuhaftı.”
Kelimelerin düğümlerini çözmekte zorlandığını düşünürken hayatının düğümünü çözebileceğini fark ettiriyor Victor’un hikâyesi.
Kekeme birine nasıl bu kadar içeriden bakabildiğini merak ettiğimiz yazar kitabın son satırlarında kendi hikâyesini yazdığını, kitabın bir biyografi olduğunu duyuruyor; çocukluğun “kekemeliğin” kendini en zalimce ortaya koyduğu zaman olduğunu hatırlatarak…