2019 yılında Bologna Kitap Fuarı’na gittiğimde orada ilgimi çeken şeylerden biri de ne kadar çok mültecilik ile ilgili çocuk kitap olduğuydu. Aradan geçen yıllarda dilimize çevrilen kitapları okudukça, yabancı yayınevlerinin kataloglarına baktıkça o gördüklerimin sadece başlangıç olduğunu anlıyorum. Mülteciler için ülkemiz bir geçiş noktası ve yaşam alanı olsa da bu konuyu merkeze alan ya da bu konuya değinen sadece birkaç nitelikli telifli kitaba rastladım. Bu kitaplardan birine de zaten “Çocuk Kitaplarındaki Özgünlük Arayışı” başlıklı podcast kaydımızda ele almıştım. Neden bizde de bu konu çokça ele alınmıyor sorusunun yanıtını sizlere bırakıyor ve bu özel konuyu incelikli bir şekilde ele alan Alman yazar Rieke Patwardhan’ın kaleminden çıkmış iki kitabı konuşmak istiyorum
Öğretmeni tarafından “uyumlu” olarak görülen bu yüzden de sınıfın en “uyumsuz” çocuğu Evi ile anlaşması beklenen Nils de aslında çekingen ve utangaç olduğu için sınıfındaki diğer çocuklarla uyum sorunu yaşamaktadır. Nils’in yanına oturtulan Evi ise Nils dışında sınıftaki herkesle kavgalıdır. Öfke kontrolü, dürtüsellik ve daha başka sebeplerden dolayı terapi gören Evi’yi kızdırmamak için çaba gösteren Nils için onu başından savmak pek mümkün olmaz. Çünkü sadece sıra arkadaşlığıyla yetinmeyen Evi, okul sonrası da Nils’in peşine takılır ve her öğleden sonra kendini Nils’in büyükannesinin sofrasına kabul ettirir. Nils’e birlikte bir dedektiflik takımı kurmaları için ısrar eder. Aslında sınıfta bir dedektiflik takımı kurulmuş ve her nedense bu takım kurma işi Nils’in hasta olup okula gelmediği bir gün olmuştur. Bu yüzden Evi ile takım kurma fikri zamanla Nils’e de anlamlı gelmeye başlar. İkilinin takım olmasının ardından Suriye’den yeni gelen Lina da onlara katılır. Daha doğrusu takımın görevi Lina’nın entegrasyonu olmuştur. Sınıfın geri kalanın oluşturduğu “22 Soru İşareti Dedektiflik” takımda da bu üç “farklı” çocuğa yer yoktur. Farklı sebeplerden dolayı ötekileştirilen bu üç çocuk diğer çocuklardan kabul görmeyi beklemek yerine kendi takımlarını kursalar da diğer çocuklar daha doğrusu sınıftaki iki çocuk onları rahat bırakmaz. İşte burada yazarın çok önemli bir noktaya değindiğini düşünüyorum. Farklı olanı dışlamak, onu görmezden gelmenin dışında aslında var olabilmek için hep bir “öteki” yaratmaya ihtiyaç duyanların halini çok güzel anlatıyor. Nils ve Evi’nin takıma katılan Lina’nın da öğleden sonraları Nils’in büyükanne ve dedesinin evine gelmesi bambaşka bir olayı tetikler. Büyükanne sürekli olarak bezelye çorbası konservesi satın almaya ve bunları stoklamaya başlar. Bu gizemli olay üç kafadarın yeni görevi olur. Ve buradan itibaren yazar, okurun mültecilik konusuna başka bir pencereden bakılmasını ve düşünmesini sağlar. Öyle ya başkalarına yaşattıklarımızın daha önce bizim ya da bizim ailemizin başına gelmediğini ya da gelmeyeceğini nereden bilebiliriz? İkinci Dünya Savaşı sonunda, çeşitli ülkelerden Almanya’ya sürülen Almanların yaşadıkları Ortadoğu’da yaşayıp evlerini bırakmak zorunda kalanlardan ne ölçüde farklıdır?
İlk kitapta Nils’in büyükannesinin sırrını çözen takımı ikinci kitapta çok daha zorlu bir görev beklemektedir. Çünkü bu sefer mesele Lina’nın kendisidir. İlk kitapta mültecilik konusuna geniş bir perspektiften bakan kitap bu kez Lina’nın özelinde parçalanmış aileler, kayıp yakınlar, işsizlik, hastalık, barınma ve eğitim sorunu gibi pek çok önemli konuyu çocuk dünyasına uygun bir şekilde, akıcı ve ilk kitaptaki tempoyu düşürmeden ve yakaladığı eğlenceli dili de kaybetmeden bizlere aktarıyor. Nils’in dedesinin sıklıkla söylediği gibi su akıp yatağını buluyor. Lina kaybolan kardeşine henüz kavuşamasa da en azından yerini öğreniyor, babasıyla kamptan çıkıp başlarını sokacakları bir ev bulabiliyor ve Suriye’de kalan annesi için umut taşıyor. Yazarın mülteci karakter olarak bir kızı seçmesi, Nils ve Evi karakterlerinin cinsiyetlerini belirlerken de ters köşe yapmasını da sevdiğimi söylemeliyim. Kapağından da anlayacağınız üzere kitabın resimleri de metin kadar devingen ve eğlenceli. Olayları Nils’in ağzından dinlediğimiz iki kitapta da mülteci sözcüğü çok az geçiyor ama bu konu ustalıkla, çocuk gözünden okura doğal bir şekilde anlatılıyor. Öyle ki iki kitap da su gibi akıyor ve kalbinizde yatağını buluyor.